DAÜ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ AŞI KARARSIZLIĞINI ELE ALDI

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü
Öğretim Üyesi ve Halk Sağlığı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Levent Eker, “Aşı Kararsızlığının
Tarihsel Geçmişi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yrd. Doç. Dr. Eker, söz konusu yazısında şu
ifadelere yer verdi:
“Mikrobiyolojinin babası sayılan Hollanda’lı Antonie Philips van Leeuwenhoek’in 17.
yüzyılda mikroskobu icat etmesiyle mikroorganizmaların varlığı ortaya konmuştur. Bu tek
hücreli varlıkların, yeryüzünde yaklaşık olarak 3-4 milyar yıl önce oluşmuş ilk canlı biçimleri
olduğu kabul edilmektedir. Mikroorganizmalar arasında, insanda hastalık yapabilecek
özellikte olanların insana bulaşması ile enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkar. Enfeksiyon
hastalıklarının kısa bir zaman diliminde çok sayıda kişiye bulaşması sonucu ortaya çıkan
salgın hastalıklar sadece bireyleri değil sosyal, ekonomik yönleriyle de toplumu pek çok
yönden etkilemektedir. Enfeksiyon hastalıklarıyla mücadelede aşıların basit, güvenli ve en
etkili koruma yöntemi olduğu yüzlerce yıldan bu yana bilinen bir gerçektir.
İlk olarak M.Ö. 10.000’den sonra Asya veya Afrika’da ortaya çıktığı düşünülen çiçek
hastalığı, beşinci ve yedinci yüzyıllar arasında Avrupa’ya girmiş ve Orta Çağ’da birçok
salgına neden olmuştur. Önemli bir sağlık sorunu olan bu hastalığın kesin tedavisi yoktur.
1716-1718 yılları arasında eşi Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul elçisi olan Mary Wortley
Montagu’nun İstanbul’dan yazdığı mektuplarda, kadınların çocuklarını çiçek hastalığından
korumak için bugün aşılama adını verdiğimiz uygulamalardan bahsedilmektedir. 1796 yılında
Edward Jenner tarafından çiçek aşısının geliştirilmesiyle birlikte, insanlık için güvenli ve ucuz
bir korunma yolu açılmıştır. 1853 yılında kabul edilen bir yasayla İngiltere ve Galler’de
bebeklerin yaşamlarının ilk üç ayı içerisinde çiçek aşısı ile aşılanmaları zorunlu hale
getirilmiş, çocuklarına çiçek aşısı yaptırmayan ebeveynlere para ve hapis cezaları verilmeye
başlanmıştır. Ancak bu yasa yetersiz kalmış, 1867’de çıkarılan zorunlu aşı uygulaması 14
yaşın altındaki tüm çocukları kapsayacak şekilde genişletilmiştir.”
Aşı Kararsızlığının Tarihsel Geçmişi
“Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) danışmanlık yapan Stratejik Danışma Uzmanlar Grubu
(SAGE) aşı kararsızlığını aşı hizmetlerinin mevcudiyetine rağmen aşılamanın geciktirilmesi
veya reddedilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu kararsızlık, bazı aşıların kabul edilip

bazılarının kabul edilmemesi, aşılamayı geciktirme, emin olmadan ret etme ya da tamamen ret
etme şeklinde karşımıza çıkabilir. SAGE aşı karasızlığının üç temel nedeninin; aşı ile
önlenebilir hastalıklara ilişkin düşük risk algılaması; aşı hizmetlerine yetersiz erişim, aşıların
güvenliği ve bu hizmeti verenlerin mantıklı ve gerekçeleriyle aşılamayı savunabilme
yeteneklerinin yeterli olmamasından kaynaklanan düşük seviyede güven olduğunu
vurgulamaktadır. Günümüzde de, ister az gelişmiş ister gelişmiş olsun, dünyada birçok
ülkede bu sorun devam etmektedir. Aşı kararsızlığının tarihsel geçmişinin bilinmesi sorunun
çözümüne katkıda bulunacaktır.
Mevcut bilgilerimize göre ilk aşı kararsızlığı olayı İngiltere’de yaşanmıştır. İngiltere’de çiçek
hastalığının kontrolü amacıyla 1853 ve 1867’de çıkarılan çiçek hastalığına karşı zorunlu
aşılama yasalarının çıkarılmasından hemen sonra Ipswich, Henley, Mitford ve diğer bazı
kasabalarda aşı kararsızlığı ve reddi başlamıştır. Aşılama karşıtı topluluklara önderlik eden
aktivistler, bu yasalarla kişisel özgürlüklerinin baskı altına alındığını ve seçim haklarının
ellerinden alındığını iddia etmişlerdir. Onlara göre bu yasalarla devlet, halk sağlığı adına sivil
özgürlüklere karşı saldırmaktaydı. Aktivistler arasında hekimler de vardı. Özgürlük gibi soyut
bir kavramın somutlaştırılması gerekliydi. 11 Haziran 1880 Cuma günü Avam Kamarası
toplantısında bir temsilci aşılama ile çiçek hastalığının önlenemeyeceğini, zorunlu aşılamanın
haksızlık olduğunu, aşılama sonrası kızıl, tifo, sifiliz, kanser, tüberküloz ve difteri vakalarının
arttığını ve bu bilgileri hekimlerden elde ettiğini iddia etmiştir.
Çiçek Aşısı Kampanyası
O dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran çiçek hastalığı salgını 1873 sonbaharında Stokholm’a
ulaşmıştır. 1873-1874 yılında İsveç’in Stokholm kentinde de dini itirazlar, etkililikle ilgili
kaygılar ve bireysel haklarla ilgili endişelerden kaynaklanan çiçek aşılamasına karşı
kampanya başlatılmıştır. Bu dönemde İsveç’in diğer yerlerinde aşılama oranları neredeyse
%90 düzeyinde iken Stokholm’daki bu kampanya nedeniyle aşılama oranı %40 düzeyine
inmiştir. 1872’de şehirde çiçek hastalığından ölenlerin sayısı 43 iken, bu sayı 1873 yılında
191, 1874 yılında ise 1,191’e ulaşmıştır. Ölümlerin böylesine yüksek sayılara çıkması üzerine
şehirde yeniden çiçek aşısı kampanyası başlatılmış ve takip eden yıllarda ölümler tekli
rakamlara indirilmiştir.
1940’lı yıllarda İngiltere’de okul öncesi çocuklarının neredeyse %60-70’i boğmaca
hastalığına yakalanmışlardır. 1970 yılında Difteri-Boğmaca-Tetanoz (DBT) aşısı İngiltere’de
20 yılı aşkın süredir rutin olarak kullanılmaktaydı.. Ocak 1974’de Hasta Çocuklar
Hastanesi’nde bir grup hekim DBT aşılaması sonrası 36 çocukta nörolojik komplikasyonlar
geliştiğini ileri süren bir makale yayınlamışlardır. Televizyonlar ve gazeteler, aşı nedeniyle
beyin hasarı geliştiği iddia edilen engelli çocukların trajik hikayelerini dramatize etmeye
başlamıştır. Aşılama çağında çocuğu olan ebeveynlerin ve hatta bazı hekimlerin tutumlarında
aşılama karşıtlığı şeklinde değişim olmuştur. İki annenin (Rosemary Fox ve Rene Lennon)
hikayeleri Birmingham Post’da yayınlanmıştır. Bu hikayeye göre çocukları Helen ve Joanne
aşılamadan sonra sakat kalmıştır. Bu anneler benzer deneyime sahip ebeveynleri aşı
karşıtlığını amaçlayan bir kampanyaya katılmaya çağırmışlardır. Ardından ebeveynler,

çocuklarının engellerinin boğmaca aşılamasından kaynaklandığına ikna edilerek ‘Aşıdan
Zarar Görmüş Çocukların Ebeveynleri Derneği’ isimli bir grup oluşturmaları teşvik edilmiştir.
Tüm bu olumsuz yayınlar sonucu boğmacaya karşı aşılama oranlarında hızlı bir düşüş
olmuştur. 1977’ye gelindiğinde boğmaca aşılama oranı %77’den %33’e hatta bazı ilçelerde
%9’a kadar düşmüş ve ülkede boğmaca salgını başlamıştır. 1979’a kadar İngiltere’de 102,500
çocuğun boğmaca hastalığına yakalandığı, bu salgında çoğu bebek olmak üzere 36 çocuğun
öldüğü bilinmektedir.
Aşı Karşıtı Hareket Ciddi Halk Sağlığı Sorununa Yol Açtı
İngiltere’de boğmaca aşısı karşıtı bu hareket 19 Nisan 1982’de Amerika Birleşik
Devletleri’ne (ABD) de yayılmıştır. O tarihte, Washington, D.C.’deki WRC-TV, DBT: Aşı
Ruleti adlı bir program yayınlanmıştır. Yayında DBT aşısı ve özellikle onun içinde bulunan
boğmaca bileşeninin, şiddetli beyin hasarına, nöbetlere ve gecikmiş zihinsel ve motor
gelişime yol açtığı iddia edilmiştir. Bu program sonrası birçok anne-baba, yalnızca ABD'de
değil, tüm dünyada çocuklarını aşılamayı reddetmeye başlamıştır. Aşı üreticilerine karşı
açılan davaların sayısı ve onlar tarafından ödenen tazminat miktarları o kadar artmıştır ki,
1986’da ABD’deki iki aşı üreticisinden biri üretimden çekilmiştir. Bu durum ciddi bir halk
sağlığı sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun üzerine 18 Ekim 1986'da Birleşik
Devletler Kongresi, aşı üreticilerini koruyan bir yasa tasarısını kabul etmiştir.
1998 yılında, aşılama karşıtı hareketin geliştirilmesinde belki de en etkili kilometre taşı ve
halk sağlığı için en zararlı olanı, Dr. A. Wakefield ve arkadaşlarının ‘Lancet’de yayınlanan
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısı ile otizm arasında bir bağlantı olduğunu iddia eden
makalesidir. Her ne kadar yazarların çoğu bu makaledeki imzalarını geri çekse de ilk orijinal
yayın toplum üzerinde olumsuz bir etki yaratmaya yetmiş ve olumsuz bu algının ortadan
kaldırılması yıllar almıştır. Lancet’in 6 Şubat 2010 sayısında Editör tarafından ‘özellikle,
orijinal belgede yer alan çocukların ‘ardışık olarak sevk edildiği’ ve çalışmanın yerel etik
komite tarafından ‘onaylandığı’ iddiaları yalanlanmıştır. Bu nedenle, yayın ‘bu makaleyi
yayınlanan kayıttan tamamen geri çekiyoruz’ sözleriyle literatürden kaldırılmıştır. Benzer
iddialar İngiltere’de de ortaya atılmış aşıya karşı toplumda kararsızlık olayları görülmeye
başlamıştır. Brian Deer isimli gazeteci bu olayların perde arkasını araştırmış kızamık,
kızamıkçık ve kabakulak aşısı konusunda dünya çapında bir korku başlatan iddiaların
ardındaki sahte verileri ortaya koymuştur.
Aşıyı Reddeden Gruplar
Hollanda’da, endemik vakaların olmadığı 14 yılın ardından 1992 Eylül ile 1993 Şubat ayı
arasında çocuk felci salgını ortaya çıkmıştır. Salgında 71 kişi çocuk felcine yakalanmış, ikisi
ise ölmüştür. Çocuk felcine yakalananların hiçbiri aşılanmamış ve biri dışında hepsi dini
nedenlerle aşıyı reddeden sosyal ve coğrafi olarak kümelenmiş bir grubun üyeleridir. Bu
kümelenmiş coğrafi yerlerde Ortodoks Protestan azınlıklar yaşamakta olup gruba ‘İncil
Kuşağı’ ismi verilmiştir. Aşıya karşı Ortodoks Protestan muhalefetinin geçmişi 19. yüzyıla
kadar uzanmaktadır. 1823'te Ortodoks Protestan hekim Abraham Capadose aşılamaya karşı
itirazlarını yayınlamıştır. Doktor Capadose’e göre hem sağlık, hem de hastalık Tanrı

tarafından verilmiştir ve insan ilahi takdiri engellememelidir. Doktor Capadose, aşılamayı
Tanrı’nın elini zorlama ve kişinin hayatını kasıtlı olarak tehlikeye atma girişimi olarak
yorumlamıştır. Capadose, çiçek aşılamasını Hristiyanlık karşıtı bilime tapınmanın bir ürünü
olarak görmüştür. O yıllarda tüm Ortodoks Protestan’lar Capadose ile aynı fikirde olmasa da,
birçok sempatizanı vardır. 1872’de okula giriş için zorunlu çiçek aşısının başlatılması ve
bunun 1939’da devam etmesi, Ortodoks Protestanlar arasında aşılamaya karşı direnci
artırmıştır.
Çocuk Felci Vaka Sayılarında Artış
21. yüzyılın ilk yıllarında, Kuzey Nijerya'daki muhafazakar dini liderler, batı tıbbından
şüphelenerek, takipçilerine çocuklarına oral çocuk felci aşısı yaptırmamalarını tavsiye
etmişlerdir. Halk, hastalıkların Tanrı’nın iradesine bağlı olduğunu ve onları hastalıklara karşı
yalnızca Tanrı’nın koruyabileceğini, iyi ve kötü her şeyin Tanrı’dan geleceğine inanmaktadır.
Ayrıca çocuk felci hastalığına karşı halkın risk algılama düzeyleri son derece düşüktür. Halk
arasında süratle yayılan oral çocuk felcinin Müslüman kız çocuklarının kısırlaştırılmasını
amaçlayan Amerikan projesi olduğu söylentisi sonucu ülkede aşı karşıtlığı süratle
büyümüştür. Bunun sonucu 2002 yılında 202 olan çocuk felci vaka sayısı 2006’ya
gelindiğinde 1,143’e çıkmıştır. Bu salgında saptanan virüs ülke sınırlarını aşıp diğer ülkelere
de girmiştir.
1999’lu yıllara gelindiğinde aşıların etkinliğini artırmak ve uygulanıncaya kadar stabilitesini
korumak üzere aşı flakonlarına eklenen etil cıva ve alüminyum hidroksit aşı kararsızlığının ve
reddinin odak noktası olmuştur. Bazı eğlence ve popüler kültür ünlülerinin de katılımı ile
yürütülen bu aşı karşıtlığı ebeveynlerin karar verme sürecini olumsuz olarak etkilemiştir. Bu
ünlüler ebeveynleri aşılamadan kaçınmak ve etkilemek için korku temelli mesajlar
kullanmışlardır.
Sonuç olarak, bu kısa tarihi değerlendirme sonucu aşı kararsızlığı ve reddinin birden fazla
karmaşık ve değişken faktör tarafından tetiklendiği söylenebilir. Kişisel deneyimlerin söylenti
tarzında ya da yazılı ve görsel medya yoluyla topluma yayılması da aşı kararsızlığında rol
oynayan önemli bir faktördür. Tıp mesleği dışında olan kişilerin de aşılama konusunda
ebeveynlere verdikleri olumsuz mesajlar aşı karşıtlığında rol oynamıştır.”

Paylaş

Önceki Haber

DAÜ DR. FAZIL KÜÇÜK TIP FAKÜLTESİ’NDEN HİPERTANSİYON VE OBEZİTE YAZISI

Sonraki Haber

“Duygusal dayanıklılık” semineri düzenleniyor

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

eight − three =